Moderatörlüğünü Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman’ın yaptığı panelde Nazım Alpman’ın “Yakın Tarih” ana başlığı altında yaptığı belgesel dizisinden “Köy Enstitüleri” bölümünün kısa bir gösterimi yapıldı. Köy enstitülerini, kuruluştan kapatılmasına değin canlı tarih tanıkları eşliğinde anlatan belgesel izleyicilerden tam not aldı.
Belgeselin ardından gerçekleşen söyleşide Alpman, köy enstitüleri belgeseli ile ilgili olarak; “Ankara’da Köy Enstitüleri Vakfı bize bütün imkânlarını açtı. Hem hayatta olan öğretmenlerle bağlantı kurmamızı sağladı, hem arşivini açtı, hem de vakıf merkezinde röportaj çekimlerini yapmamıza izin verdi. Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, Tonguç Vakfı ve Tonguç Belgeselleri yapan Prof. Dr. Oğuz Makal belgeselimize elindeki tüm imkânları seferber ettiler. Köy Enstitülerini sinemaya taşıyan ve ‘Bu Toprağın Çocukları’ filmini yapan yönetmen Ali Adnan Özgür ve yapımcı-oyuncu Erkan Can “hayırlı evlatlar” olarak belgeselde yer aldılar. Konuştuğumuz Köy Enstitülü öğretmenlerin ortak bir özelliği vardı. İleri yaşlarına karşın bellekleri pırıl pırıldı. Tarih, isim, coğrafya gibi şaşırması kolay olan pek çok şeyi yerli yerinde açıklıyorlardı. Köy Enstitüleri için geleceğin sistemi demek yanlış olmaz. Çünkü batılı ülkelerde bu yöntemle eğitim İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanmaya başlamıştı. Köy Enstitüleri için pek çok güzel sıfat yakıştırılabilir. Zaten var da. Biz de belgeselimizi onların yanına ekliyoruz: Anadolu’nun Işığı Köy Enstütüleri!” dedi.
Panele katılan öğrencilere belgesel yapımcılığı hakkında da tecrübelerini aktaran Alpman, belgeselciliğe nasıl başladığını; “Uzun yıllar Milliyet’te çalıştım. 2006’da Coşkun Aral’ın çağrısıyla İz TV’de başladım. Coşkun Aral, belgesel fikrini Türkiye’de hayata geçiren kişidir. Hem kendisinin yaptıklarıyla, hem de arkadaşlarına perspektif açmasıyla bunu başardı. O zamana kadar National Geographic Türkiye’de 24 dosya hazırlamıştım. Bunları İz TV’de kamerayla yapmaya başladım” sözleriyle anlattı.
Belgeselciliğin hayatla kurduğu bağı ise; “Zamanın tanığıyız ya, yaşadığımız dönemin tanıklığına dayanıyoruz. Türkiye’nin özellikle yakın tarihi büyük kara deliklerle, bilinmezliklerle doludur. Nereye el atsanız bildiğimizden başka bir gerçekle karşılaşıyoruz. Hatta hiç bilmediğimiz gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sahaflarda vakit geçirmek bizim beslenme kaynaklarımızı oluşturuyor. Bir de gezip dolaşmak var. Gittiğimiz yörelerde bölge insanlarıyla sohbet ederken önümüze kocaman kapılar açılabiliyor. Gazetecilik zamanla yarışmaktır. Yakın tarih için çalışıyorsanız o zaman Azrail ile yarışıyorsunuz. Yaşları 75-80 ve üzeri insanların hiçbir şey anlatmadan çekip gitmeleri büyük bir kayıptır. Japonların bir atasözü vardır: “Bir yaşlı insan öldüğünde bir kütüphane yanar” Biz kütüphane yangınlarından hızlı olmak zorundayız. İz TV’deki yakın tarih çalışmamızın temel özelliği her zaman birinci tanıklarla çekim yapmaya özen gösteriyoruz” sözleriyle dile getirdi.
Panel sonrası İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özcan Yağcı, Nazım Alpman’a teşekkür ederek plaket verdi.